Signed in as:
filler@godaddy.com
Signed in as:
filler@godaddy.com
1984’te Batı Karadeniz’in bir ilçesi olan Akçakoca’da doğdum. 9 yaşıma geldiğimde radikal bir karar ile ailemle İzmir’e göç ettik. Çocukluğum hiç sektirmeden her tatilde Akçakoca - İzmir arasında mekik dokumakla geçti. Memleket toprağına fazlasıyla bağlı, Karadeniz’e aşık bir kız çıktı içimden.
Eğitim hayatımı İzmir’de tamamladım. Liseyi
1984’te Batı Karadeniz’in bir ilçesi olan Akçakoca’da doğdum. 9 yaşıma geldiğimde radikal bir karar ile ailemle İzmir’e göç ettik. Çocukluğum hiç sektirmeden her tatilde Akçakoca - İzmir arasında mekik dokumakla geçti. Memleket toprağına fazlasıyla bağlı, Karadeniz’e aşık bir kız çıktı içimden.
Eğitim hayatımı İzmir’de tamamladım. Liseyi meslek lisesinde okuduktan sonra, üniversiteye de aynı bölüm üzerinden devam ettim. Biraz da ailemin etkisiyle geleceğin mesleği olan, bilgisayar programcısı olmaya niyetlendim. Programcılık, yazılım mühendisliği derken, şartlar zaten bu sektörde ilerlememe müsaade etmedi. İyi ki de etmedi :)
Gelecek hayallerimde gazetecilik, görsel sanatlar, iç mimari gibi bölümlerde okuyan ve çalışma hayatında takım elbiselere sığamayan asi, özgür ruhlu bir kadın vardı. İş hayatına hiç de öyle bir yerden başlamadım ama duruma razı da olmadım. Kısa zamanda İstanbul’a yerleştim ve kabin memuru oldum. 3 yıl boyunca işim sayesinde, gezebildiğim kadar dünyayı gezdim. Gezerken, hizmet etmeye doyan ruhumun üretme ihtiyacını duydum ve istifa ettim.
Evlendim, İzmir’e yerleştim, bir oğlum oldu derken bir gün, hayallerim gerçekleşse de ‘bir şeyler tam olmadı ya!’ derken buldum kendimi. Kendime şu soruyu sordum: Buraya ne yapmaya geldin? Tüm dikkatimi bu soruya odaklayarak boşlukta bir süreç geçirdim. En sonunda bir gün karşıma ‘mindfulness’ diye bir kavram çıktı. İçine çekildim ve bu kavramı hayatıma dahil etmekle kalmayıp, kendim için bir mesleğe dönüştürdüm.
11 yıl kurumsal hayattan sonra, kendi işimi daha özgür, kendi dilimden, bildiğim ve en önemlisi keyif aldığım yerden yapmaya niyet ettim.
Önce çocuklar, daha sonra ebeveynlerle buluşmak üzere eğitmenlik eğitimlerimi tamamladım. Derken daha çok insanın kendini yakından tanıması, hayatına keyifi dahil etmesi ve olmak istediği kişiyi yaşaması için Mindfulness eğitimlerini tutkuyla ihtiyacını görüp, yolu benimle kesişenlerle paylaştım.
Pandemiyle birlikte işim kendiliğinden çok daha keyifli yerlere evrildi. Stres yönetimi üzerine kurumsal hayatta çalışanlar ile yeniden ama daha farklı bir yerden buluşma fırsatım oldu.
Şimdilerde farkındalık üzerine bireysel ve grup dersleri vermenin yanısıra, sevgili ortağımla birlikte mindfulcamping ve ofisyoga organizasyonlarını birlikte yürütüyoruz.
Mindfulcamping çatısı altında, ebeveyn ve çocuklar için yoga ve mindfulness tabanlı konaklamalı etkinlikler düzenlerken, Ofisyoga çatısı altında ise kurumsal firmalara, çalışanların esenlik halini sürdürebilmesi adına online ve yüzyüze eğitimler ve yine konaklamalı şirket etkinlikleri hazırlıyoruz.
Karadeniz aşığı bir ruhum var. Oralara ayak bastığımda, sanki o topraklarda yetişen bir fidanmışım ve toprağıma kavuşmuşum gibi hissediyorum. Toprağıma her vardığmda kökleniyorum. İyilik hali kendiliğinden yükleniyor. Şehirde bu hissi yakalamak benim için oldukça zor. Doğayla kurduğum farklı bir bağ var.
Fındık bahçelerinin kokusundan,
Karadeniz aşığı bir ruhum var. Oralara ayak bastığımda, sanki o topraklarda yetişen bir fidanmışım ve toprağıma kavuşmuşum gibi hissediyorum. Toprağıma her vardığmda kökleniyorum. İyilik hali kendiliğinden yükleniyor. Şehirde bu hissi yakalamak benim için oldukça zor. Doğayla kurduğum farklı bir bağ var.
Fındık bahçelerinin kokusundan, ormanların yeşilinden, dağların dimdik göğe uzanan ihtişamından, her yaylaya çıkışımda gökyüzüne elimi değecek kadar yakınlaşmış hissetmekten bahsediyorum.
Çocukluğumun bir sobalı evde, çıtırdayan odun sesleri ve yanık mandalina kabuğu kokusuyla geçmesinin de etkisi büyük tabii. Karadeniz’de her soba yandığında, ben çocukluğuma ve oradaki sıcacık hissiyata geri dönüyorum.
Toprağıma dair bu farkındalık bana hayatı daha derinden araştırmam konusunda öncü oldu. Kendi yaşamımı keşfederken, anne oldum. Oğlumun adı da Toprak oldu. Toprak tam da çeşitli sebeplerle bastırdığım asi çocuk ruhumun gerçekleşmiş hali oldu. Her anne çocuğuyla arasındaki bağı derinde bir yerlerde hisseder belki ama ben o bağı yaşıyorum. Oğlum doğduktan sonra keşfettiğim bu görünmez bağı, hayatımdaki her ilişkide araştırarak yaşamaya başladım. Ve bir süre sonra, bu bağı hissedemediğim kişilerle zoraki tüm ilişkilerimi sonlandırarak ilerlemeye niyet ettim. Razı gelmek, boyun eğek kanımda yok. Önce en yakın çevrem, sonra kan bağı olan ama hiçbir yakınlık hissetmediğim akrabalarım, sonra sosyal çevrem ve en son iş hayatımdaki ilişkilerim derken tüm bağlanmayan, boşlukta kalan ilişki kanallarım temizlendi. Kendimi bu fazlalık kanallardan azad ettikçe daha da özgürleştim.
Şimdi bazı şeylerden özgürleşmiş bu kadın her geçen gün daha da özgürleşmeyi araştırıyor. En çok da kendi zihin hapishanesinden. Gereklilikleri ve zihnime dikte edilmiş her bilgiyi gözden geçirerek yaşıyorum. Gün be gün inançlarım, sorumluluklarım, bağımlılıklarım, bakış açım, siyasi ve toplumsal görüşlerim ve hatta düşünce şeklim bile değişiyor. Ben aslında büyüdüğümü tam da bu şekilde hisseden biriyim. 38 yaşındaki Ayça, 20 yaşındaki düşünce ve fikirlerine sıkı sıkı bağlı olsaydı, yerinde saymaktan ve yaşlanmaktan başka bir şeyi gerçekleştirmemiş olacaktı. Ama ben yatayda ve dikeyde ilerlemekten ve yaş aldıkça heybemi iyilik haliyle doldurmaktan ve kendimi gerçekleştirmekten bahsediyorum.
En büyük korkun ne diye sorarsanız; yaşlı bir kadın olduğumda, aksi, hayattan keyif almayan, yargılayan, karşısındaki anlamaya niyet etmeyen ve söylenen birine dönüşmek. Tüm gayem, keşkesiz ve iyikilerle birlikte, hatalarıma aşık olarak ölmek ve daha çok insana iyikileri görebilmesi için temas edebilmektir. Ölmek derken, onu da başka yerde tartışırız. Buralarda işimiz bittiğinde öldüğümüzü değil, kademe değiştirdiğimizi düşünüyorum.
Yatayda ve dikeyde karşılatığım tüm canlara minnnet doluyum. Geçmişte kötülük olarak görünen her şeyin, benim özelimde iyi kiye dönüştüğünü söylemek isterim. Bu yüzden tüm hatalarıma aşığım.
Eğitmen: Saki Santorelli & Florence Meleo
Eğitmen: Sepin Sinanlıoğlu
Eğitmen: Alper Bayraktar & Şule Yılmaz
Eğitmen: Zümra Atalay & Günter Hudasch & Lot Heijke & Petra Meibert
Rehber Eğitmen: Günter Hudasch & Zümra Atalay
Eğitmen: Sepin Sinanlıoğlu
Eğitmen: Godfrey Devereux & Şafak Uysal
Eğitmen: Görkem Dizdar
Ayça Işık
Copyright © 2024 Aycalavista - Ayça Işık - All Rights Reserved.
Powered by GoDaddy
We use cookies to analyze website traffic and optimize your website experience. By accepting our use of cookies, your data will be aggregated with all other user data.